Avrupa Birliği Bakanlığı Ulusal Ajans Comenius Okul Ortaklığı projemiz 2013 yılı Ağustos ayında onaylanarak yürürlüğe girmiştir. 2 yıllık süreci kapsayan projenin uygulama sürecinde ilk olarak bizler 25 Nisan – 5 Mayıs 2014 tarihleri arasında Okul Müdürümüz Engin RIZAOĞLU, İngilizce Öğretmeni Hacer ÖZBEK ve 10 öğrencimizle Polonya'nın kuzeyine Baltık Denizi kıyısına yakın Slupsk şehrine gittik. Burada Szkota Podstawona lm. Lesnikow Polskichw Motarzynıe adlı okula ziyaret ederek yaklaşık olarak 8 gün kalacaktık. Belediye Başkanı, Okul Müdürü Gabriel KONKEL ve İngilizce Öğretmeni Robert KOSKA öğrencileriyle birlikte bizleri havaalanında karşıladılar. Bu durum burada kalacağımız süre zarfında bizlere gösterilecek ilgi ve misafirperverliğin işaretçisi gibiydi. Havaalanından gideceğimiz Stupsk şehri yaklaşık iki saatlik bir yoldu. Yolda yemeği yedik, akşama doğru otele vardık. Yol boyu Polonya hakkında genel bir intiba edinme şansı bulduk. Yemyeşil ve tertemiz bir ülke idi. Yaşlı nüfusu fazlaydı. Gittiğimiz gün hafta sonu olduğundan etraf çok tenha idi.
Ortak okulumuza ilk olarak 28.04.2014 pazartesi günü gittik. Bizleri okulca kapıda karşıladılar. Çok sıcak davrandılar. Okul Müdürü Gabriel KONKEL bizleri tanıttı. Kendisinin yapmış olduğu Türk Bayrağı ile bizleri karşılamaları oldukça memnun vericiydi. Yanımızda götürdüğümüz lokumları orada bulunanlara ikram ettik. Okullarını bizlere tanıttılar, sınıfları gezdik, öğrencilerle tanıştık. Okulun diğer birimlerinin görme imkanı bulduk.
Kahve molasından sonra Motarzynie'de bulunan ve Avrupa'nın en yaşlı ağacı olan (700 yaşında) kayın ağacını ziyaret ettik. Ağaç hakkında bilgi aldık. Çevreyi tanıdıktan sonra okula geri döndük. Yeni okul binasının hemen yanında bulunan eski okul binasının Okul Müdürü Gabriel Konkel tarafından müzeye dönüştürüldüğünü öğrendik. Müzede o yöreye ait eski olan her şeyden neredeyse bir örnek vardı dersek abartmamış oluruz. Sanki büyük bir şehrin kültürel motifler taşıyan, köklü bir müzesini gezmekteydik. Şaşkınlığımızı gizleyemedik, hayranlığımızı tekrar tekrar dile getirdik. Ayrıca bölgenin Kaşibyan adı verilen bir yerel bir halkının olduğu, kendilerinin de bu haktan olduklarını anlattılar. Hatta Gabriel'in Kaşibyan kültürünün yaşatılmasında ve korunmasında katkılarının olduğu, müzenin de bu amaçla oluşturulduğu açıklandı. Yine kendisinin Kaşibyan halk dansı ekibini yaklaşık olarak 10 yıl önce kurduğu ve ülke çapında ekibi ile başarılar elde ettiğinden bahsedildi. Gabriel'in ağaç işlemeciliği, müzik, resim gibi alanlarla da uğraştığını ve hatta kendisine ait bir web sitesinin olduğunu öğrendiğimizde daha da şaşırdık. Gerçekten çok becerikli bir insandı.
29.04.2014 Salı günü okullar tatildi. Bizlere spor salonlarında çeşitli etkinlikler düzenlediler. Çocukları kız-erkek, Polonyalı- Türk karıştırarak farklı takımlar kurdular. Kaynaşmayı sağlayan bu etkinlikler sonucunda bizlere çeşitli hediyeler verdiler, madalya takdim ettiler. Öğleden sonra birçoğumuzun ilk defa tadacağı bir kona gezintisi yaptırdılar. Bu gezinti hafızalarımızda hoş bir hatıra olarak kaldı.
30.04.2014 Çarşamba günü okullarının 70. kuruluş yıldönümü olduğundan bu münasebetle çevre halkın katılımıyla kutlama programı düzenlemişti. Bizler de bu törene katıldık. Belediye başkanı, askerler, ormancılar, okul müdürleri, rahip ve statü sahibi herkes oradaydı. Belediye başkanı açılış konuşmasını yaptı. Okul Müdürü Gabriel KONKEL gelen herkese ayrı ayrı teşekkür etti. Halk oyunları oynandı. Hediyeler verildi. Gösteriler yapıldı. Misafirlere ikramlar sunuldu. Törenden sonra kanola tarlasında fotoğraf çekilmek için gidildi.
Tören sırasında ve sonrasında dikkatlerimizi çeken bazı şeyler; törene çok iyi hazırlanmış olmaları, birbirine değer verdiklerini her halleriyle ortaya koymaları, oldukça doğal olmaları ve mütevazi oluşlarıydı. Bizlere orada olduğumuz müddet boyunca göstermiş oldukları misafirperverlik, sıcakkanlılık ve ilgi özellikle vurgulanmaya değer bir durumdu. Zaten memnuniyetimizi "bizim arkadaşlara" her halimizle göstermeye çalışmaktaydık. Dolu dolu bir zaman geçirdik.
01.05.2014 Perşembe günü doğa gezintisi yaptık. Etraftaki doğal güzellikleri, bitki örtüsünü ve endemik yapıyı öğrenme imkânı bulduk. Bölgede oldukça sık olan elektrik santrallerinden birisine gittik. 100 yıllık olan santralin Almanlar zamanından kalma olduğunu öğrendik. Çalışma sistemi hakkında bilgi aldık. Ormana kurulu bir kampingde balık ve tavuk ikram ettiler. Ateş yakıp etrafında şarkılar söylendi. Orman evinde hep birlikte kahve içildi, sohbet edildi.
02.05.2014 Cuma günü bizleri Veba adlı şehre, Baltık Denizi kıyısına götürdüler. Milli Park içerisinden grupça yürüyüş yaparak, rüzgar etkisiyle oluşan kum tepelerine, oradan da sahile ulaştık. Tekrar geriye dönüşümüzde yaklaşık olarak 10 km yol yapmıştık. Bu yorucu yürüyüş sonrası Dinozor Parkı'nı ziyaret ettik. Parkta kaldığımız bir saatlik zaman diliminde görsel anlamda çok güzel bir vakit geçirdik. Bu günümüzde dolu dolu geçmişti.
03.05.2014 Cumartesi günü Ustka'ya gittik. Ustka, Baltık Denizi kıyısında şirin bir şehirdi. Aynı zamanda turizm açısından canlı olan bu şehir oldukça da kalabalıktı. Burada Baltık'ta vapur gezisi yaptık, sahil şeridi boyunca yürüdük, bol bol sohbet ettik. Hediyelik eşyalar aldık.
04.05.2014 Pazar günü ziyaretimizin son günü. Bizleri 08.00 gibi otelden aldılar. Bölgenin en büyük şehri aynı zamanda havaalanının bulunduğu Gdansk Şehrine gidecektik. 10.30 gibi Gdansk 'a ulaştık. 14.00'e kadar Gdansk'ı gezdik. Tarihi anlamda zengin olan şehirde 14. yy'dan kalma kiliseyi, Jüpiter heykelini, en meşhur caddesini, nehir kenarını ve buradaki limanı görme şansı elde ettik. Yemek yedikten sonra 15.00 civarı havaalanına ulaştık. Artık vedalaşma zamanı gelmişti. Birbirimize alışmıştık. Gabriel ve Robert bizleri havaalanına kadar yalnız bırakmadılar. Duygulu anlar yaşadık. Karşılıklı olarak memnuniyetlerimizi belirttik, misafirperverliklerinden dolayı çok teşekkür ederek Türkiye'de buluşmak üzere ayrıldık.
Polonyalı arkadaşlarımızın bizleri karşılamadan, ağırlamaya ve uğurlamaya kadarki programları ve ilgileri hakkında neler söylenebilir ki... Tek kelime ile muhteşemdi. Bu güzellikler bizlerin Iğdır'da onlara ne kadar fazla mesai harcamamız gerektiğinin işaretleriydi. Gerçekten çok çalışmalı ve bizlere yakışanın en iyisini yapmalıydık.
Engin RIZAOĞLU